Öfke kötü bir duygu mudur? Çocuklarımız öfkelenince telaşlanmalı mıyız?
Toplumumuza baktığımızda ‘öfke’ duygusu kötü bir duygudur. Yetişkinler çocuklarına öfkelenmemeyi öğretmeye çalışırlar. Oysaki bu eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur. Öfke doğuştan gelen bir duygudur; örneğin, bebekler ihtiyaçları karşılanmadığı zaman ağlayarak öfkelerini ifade ederler. Kaldı ki yaşamımızın her alanında bu duygumuzu tetikleyecek öfke mayınları vardır. Dolayısıyla yaşamın hiçbir alanında öfkelenmeden yaşamak mümkün değildir. Öfke, sevinç, merak, üzüntü, endişe gibi diğer duygular kadar yaşanması doğal bir duygudur. Burada önemli olan öfkelenmeden yaşamak değil, öfkelendiğimizde bu öfkeyi nasıl yönettiğimizdir. Öfke uygun bir şekilde ifade edilirse eğer, bireyin benliğini koruyan bir kalkan görevi görür. Ancak bu duygular uygun şekilde ifade edilmediğinde saldırganlık ve şiddete dönüşür. Buradan anlıyoruz ki, tehlikeli olan öfke duygusu değil, öfke duygusunun yol açtığı saldırganlık ve şiddettir.
Öfke duygusu şiddete ve saldırganlığa dönüşmeye başlarsa, yani;
Aileler dikkatli olmalılardır. Gerekirse bir uzmandan yardım almalılardır.
Bazen aileler, çocuğum ‘ hiç söz dinlemiyor, ne desek hayır diyor, kurallara uymuyor’ gibi şikayetler dile getirirler. Bu çocuklar toplum tarafından ‘zor çocuk’ olarak nitelendirilirler. Ailesi, arkadaşları ve diğer insanlar ile ilişkileri iyi değildir.
Karşıt olma ve Karşıt Gelme Bozukluğunun Belirtileri:
Bu çocuklar sürekli olarak her şeye muhalefet için ve anne-babası bir şey istediğinde ‘hayır yapmayacağım’ şeklinde cevap verdikleri için aile içinde bir çatışma meydana gelir. Bu çatışma o kadar basit günlük olaylarda (giyinme, yatma,yemek yeme, banyo yapma) bile olur ki artık ailenin sabrı kalmaz. Anne-baba da kurallarının çocuk tarafından kabul görmesi için baskıcı, katı disiplin şekilleri uygulayabilirler. Bu da aslında var olan durumu daha da yokuşa sürer. Ve en sonunda çocuklar daha da öfkeli hissederlerken, aileler de kendilerini çok daha yorgun hissederler. Bütün bunların sonucunda ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişki yıpranır.
Bu çocukların aynı zaman da arkadaş ilişkileri de kötüdür. Çünkü bu çocuklar kazanmaya odaklıdırlar, yenilgiyi kabul etmezler. Bundan dolayı da kazanmak için oyunun kurallarını kendi istekleri doğrultusunda değiştirirler.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivitesi (DEHB)olan çocukların büyük bir çoğunluğunda bu bozukluğun belirtileri gözlemlenir. Eğer çocuk da DEHB yok ise çocuk da depresyondan şüphelenilebilir.
Zaman zaman aileler çocuklarının çok yalan söylediklerini ve bundan çok rahatsız olduklarını dile getirirler. Bu çocuklar gerçekten yalan söylüyorlar mı? Yoksa hayal ve gerçeği ayırt edemiyorlar mı? Burada önemli olan kriter yaştır. Çocuklar 5-6 yaşlarına kadar hayal ve gerçeği ayırt edemezler. Bu nedenle, bir masaldan ya da çizgi filmden etkilenerek kendine hayali bir hikaye uydurabilir ve bu hikayeye de inanabilir. Örneğin, izlediği çizgi filmde kahraman hayvanat bahçesine gittiyse akşam eve gelen annesine o gün hayvanat bahçesine gittiğini anlatabilir. Çocuklar 7 yaşından sonra hayal ve gerçeği daha iyi ayırt etmeye başlar ve bu dönemden sonra söylenen yalanların altında yatan bazı nedenler olabilir. Bunları şöyle sıralayabiliriz;
Bütün bunların dışında davranım bozukluğu olan ‘patolojik yalan’ vardır. Bu çocuklar kolayca, her hangi bir pişmanlık duymadan kendi çıkarları doğrultusunda yalan söylerler. Hatta bazen bir konuda çıkarları söz konusu olmasa bile yalan söylerler. Ve her türlü yalan söylemekten zevk alılar. Patolojik yalan söyleyen çocukların yaşlarına göre yeterli ahlaki ve duygusal gelişimi oluşmamıştır. Bu çocuklar çevrelerine ve olaylara karşı ilgisizdirler.
Başkalarının eşyalarını izinsiz olarak almak olan çalma eylemini çocuklar zaman zaman yaparlar. İki yaş civarında henüz mülkiyet kavramı gelişmediği ve çocuklar ben merkezci olduğu için başkalarına ait olan eşyaları kendilerine ait olduğunu düşünerek alırlar. 3-4 yaş civarında ise çocuk artık izinsiz başkasının eşyasını almaması gerektiğini bilir ancak yine de üst benlik tam olarak oluşmadığı için kendisine engel olamaz ve alırlar. 5-8 yaşlarında ise çocuk hoşuna giden bir şey olduğunda gizlice alır.
Çocuğun eğer sosyal ilişkilerinde sıkıntısı varsa, ailesi çocuğu duygusal yönden yeterince beslemiyorsa ve çocukta özgüven güven problemi varsa çocuk çalma davranışına başvurabilir.
Bunların dışında, davranım bozukluğuna sahip olan çocukların ve ergenlerin gerçekleştirdikleri çalma davranışı vardır ki, bu çocuklar yaptıkları bu davranıştan suçluluk duymazlar. Bu da bu çocukların bu davranışı kolayca yapmalarına neden olur.
Çocuğun mesanesini kontrol etmeyi öğrendiği 4-5 yaşlarından sonra istem dışı olarak yatağına kaçırmasına ‘enüresis’ denir. Gece altını ıslatan çocukların bazılarında gündüz de altını ıslatma problemi bulunabilir. Alt ıslatma problemi birincil ve ikincil olmak üzere ikiye ayrılır.
Birincil alt ıslatma problemi: Eğer bu problem çocuğun doğumundan itibaren var ise buna birincil alt ıslatma problemi denir.
İkincil alt ıslatma problemi: Çocuk gece ve gündüz olmak üzere tuvalet alışkanlığını kazandıktan sonra ortaya çıkarsa buna da ikincil alt ıslatma problemi denir.
İkincil alt ıslatma problemleri daha çok çocuğun yaşadığı psikolojik problemlere bağlıdır. Örneğin, stres, travma, okul başarısızlığı, kardeş doğumu, aile içi problemler, anne-baba ayrılığı gibi…
Enüresiz sıklığı ergenlik dönemine doğru azalır ancak %1-2’sinde hala devam eder. Erkek çocuklarda kızlara oranla daha çok görülür.
Enüresiz problemi olan çocukların idrar yolları gerek işlev gerekse de şekil bakımından normaldir. Ancak bu çocuklarda altını ıslatmayan çocuklara göre daha çok idrar yolları iltihabına rastlanır. Psikolojik problemlerin soruna neden olmasının dışında yapılan araştırmalar bazı vakalar için sorunun genetik geçişli olabileceğini de göstermektedir. Gece altını ıslatan çocukların % 70’inin birinci derece akrabalarında aynı sorunu olan bireylere rastlanılmaktadır. Bu çocukların önemli bir bölümünde uykunun derin olduğu gözlenmiştir. Derin uykuda olan çocuğun idrar torbası gevşektir ya da idrar torbasından gelen uyaranlar çocuğun uyanmasını sağlamaktadır.
Alt ıslatma problemi tedavi edilmese de ergenlik döneminde kendiliğinden düzelebilmektedir. Ancak bu döneme kadar çocuğun altını ıslatıyor olması çocukta utanç duygusu yaratabilir, çocuk da güven problemine neden olabilir. Bu nedenle problemin geçmesini zamana bırakmak yerine gerekli yardım alınmalıdır. 5 yaşından sonra gece ıslatması olan çocuklar mutlaka tedavi edilmelidir.
Çocuğun dışkısını tutma ve bırakma becerisi geliştiği halde istemli ya da istemsiz şekilde dışkısını uygunsuz yerlere bırakmasına dışkı kaçırma (enkopresiz) denir. Araştırmalar göstermiştir ki, çocukların büyük kısmının 2.5-3 yaşlarında dışkılarını kontrol edebilme becerileri gelişmiştir. 4-5 yaşlarında ise bütün sağlıklı çocukların ( örneğin, çocuğun kalın bağırsak hastalığı olabilir) dışkısını tutması beklenir. Bazı çocuklar bebeklikten itibaren bu kontrolü hiç sağlayamazlarken bazıları ise tuvalet eğitimi tamamladıktan en az bir yıl sonra tekrar dışkı kaçırmaya başlayabilir.
Dışkı kaçıran çocuklar genelde yoğun utanç duygusu hissederler ve bazıları durumu inkar eder ve kıyafetlerini değiştirmek istemezler. Bazıları kıyafetlerini saklarlar. Bazıları ise bunların tam tersi dışkıları ile oynar ve onu evin değişik yerlerine sürerler.
Dışkı kaçırmanın nedenleri:
2’ ye ayırabiliriz. Bedensel nedenler ve ruhsal nedenler olmak üzere
Bedensel nedenler: Bu çocukların kalın bağırsak işlevlerinde bozukluk vardır. Bu nedenle sık sık kabız olurlar. Kabızlık sonucunda da dışkı kontrolleri bozulur.
Ruhsal nedenler: Tuvalet eğitiminin erken yaşta başlaması ve eğitimin ceza içeren otoriter bir tarzda uygulanması çocuğun dışkısını bırakmamasına neden olabilir. Burada çocuk annenin otoriter, baskıscı tavrına karşı dışkısını tutarak tepki göstermektedir. Bunların dışında yeni bir kardeşin doğumu, anneden uzak kalma, ağır bir hastalık geçirme, ailede bir krizin yaşanması, kayıp gibi olaylar sonucunda çocuk dışkı kaçırma eyleminde bulunabilir.
4-5 yaşlarından sonra dışkı kaçırma çocuk için oldukça zedeleyici bir durumdur. Çevresi, annesi-babası tarafından eleştirilen çocuğun zamanla sosyal ilişkileri bozulur, işler daha da kötüye gider. Bu da tedaviyi daha da zorlaştırır. Bu nedenle anne-babaların bu durumun her şeyden önce çocuğun ruh dünyasında var olan sorunlarının dışa yansıması olduğunu kabul etmeleri ve sorunu çözmek için mutlaka bir uzmana başvurmaları gerekmektedir.